top of page

Abrakadabra!

Updated: Dec 29, 2021


ree


ree


Armanik kökenli bir kelime olan “Abrakadbra”nın

“Konuşurken yaratıyorum.” anlamına geldiğini biliyor musunuz?



Çocukluğumda kardeşimle birlikte kaçırmadan her sayısını okuduğumuz çizgi roman “Mandrake” ye bayılırdık. Silindir şapkasıyla dikkat çeken ve “Abrakadabra” sözüyle mucizeler yaratan muhteşem sihirbaz. Şimdiki zamanın Harry Potter’ı.


O zamanlar kardeşimle anlamını bilmeden her “Abrakadabra” dediğimizde kafamızdan geçenleri anında yaratabileceğimizi düşünürdük.


Nitekim yanılmamışız.

İçerisinde bu sözcüğün geçtiği bilinen ilk kaynağın, M.S. 2. yüzyılda Roma imparatoru Caracalla'nın doktoru Serenus Sammonicus tarafından yazılan “De Medicina Praecepta” adlı şiir olduğu ve insanların sağlığına tekrardan ulaşabilmesi için söylendiği belirtiliyor. Bu bilgiyi ilk okuduğumda insanın kullandığı kelimelerin ve çekirdek cümlelerinin hayatlarına ne kadar büyük bir etkisi varmış diye düşünmeden edemedim.

Nörobilim uzmanları kullandığımız kelimelerin beynimizin yapısını değiştirebileceğini söylüyor.


ve yapılan deneylerle sözlerimizi kullanma şeklimizin beynimizin sinirsel işleyişini değiştirebileceğini, örneğin “teşekkür” ve “sevgi” gibi kişisel anlamı olan kelimeleri tekrarlamanın stresi azaltan ve genleri harekete geçiren etkileri olduğunu ispatlıyor.

İşte tam da bu yüzden ağzımızdan çıkan her “söz” yaratmak istediğimiz her şeye, gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz hayallere, yaşamak istediğimiz dünyaya, ilişkilerimize kapı açtığımız bir anahtar. Niyetlerimizi ortaya koymak üzere kullandığımız en önemli araç.

Ve sözcüklerin yaratma gücü bu kadar önemliyken, bizler konuşmayı öğreniyoruz ancak kullandığımız sözcüklerin en içteki düşüncelerimizin yansıması ve hayatımızın bir çeşit manifestosu olduğunu fark etmiyoruz. Kendimizi daha iyi ifade etmek ve geleceğimizi en iyi şekilde yaratmak üzere dili nasıl kullandığımıza dikkat etmiyoruz. Kullandığımız bazı sözcüklerin sataşmalara, yanlış anlamalara yol açacağını, kendimizle ilgili algımızı etkilediğinin bilincinde olmadan ağzımıza geleni savurup duruyor, sonra da “Ay niye bunlar benim başıma geldi?” diye soruyoruz kendimize.

Sözlerimiz iki ucu keskin bıçak gibi nasıl kullandığımıza bağlı olarak bizi rezil de edebiliyor, vezir de! Nefret de ekebiliyor, sevgi de! Ağızdan çıkan bir söz bir ülkenin, bir ailenin, bir kişinin kaderini değiştirebilme gücüne sahip olabiliyor.

Sigmund Freud “Kelimelerin sihirli bir gücü vardır. Ya en büyük mutluluğu ya da en derin çaresizliği getirebilirler; bilgiyi öğretmenden öğrenciye aktarabilirler. Kelimeler hatiplerin dinleyicilerini etkilemesini ve kararlarını dikte etmesini sağlar. Kelimeler, en güçlü duyguları uyandırabilir ve tüm insanların eylemlerini harekete geçirebilir.” demiş.

O halde her gün kullandığımız, giyinip kuşanıp dilimize taktığımız, bazen acımasızca bazen zarifçe kullandığımız kelimeleri namlusuyla sürekli birilerini ve en önemlisi kendimizi hedef alan görünmeyen silahlar gibi düşünebiliriz.

Geçenlerde yurtdışında mimarlık okuyan büyük kızımla telefonda konuşuyorduk. Yoğun bir hafta, hatta haftalar ve hummalı günler geçiriyordu. Gecesi gündüzüne karışmış bir halde projesini okul jürisine sunmaya hazırlanıyordu. Yetişkin olma yolunda sorumluluğunu almış bir birey olarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken, içinde bir korku “Ya sınıfta kalırsam; projemi beğenmezlerse?” diye söyleniyordu. Merakla sordum, “Geçmek mi istiyorsun, kalmak mı?”. Sorduğum sorunun cevabı onun için net olsa da ortaya koyduğu niyet ile söylemleri arasında tezatlık yarattığını fark etmiyordu.

Ona, “Kullandığımız kelimeler dünyayı görme şeklimizi anlatan vitray bir pencere gibidir. Biraz önce söylediğin kelimenin kökünü düşünsene!” dedim. Hemen “Biri kal, diğeri geç.” diye cevap verdi. Bunun üzerine şöyle devam ettim sözlerime;

Kullandığın ifade dili ya enerjini yükseltir, yaratıcılığını arttırır ya da enerjini düşürerek yeteneğini inkâr etmene neden olur. Sana fayda sağlamayacak düşüncelere verdiğin güç, zihninde bir inanç kalıbı yaratır. Sonra da bu inanç kalıplarının yansımalarını yaşarsın ve nedeninin farkında bile olmazsın. Geçmek istiyorsan “ya kalırsam?” deme lütfen. Onun yerine projemi başarıyla sunabilmem için neler mümkün? Bunun için kim bana katkı sağlayabilir? Ben kime katkı sağlarım? Bunun için nasıl bir zihin yapısında olmak bana hizmet eder? diye sor ve bırak. Sonra da herhangi bir yargıda bulunmadan sadece yaptığın işe odaklan.


Bilim adamları, bilinci bir radyoya benzetiyor; bedeni de bu radyonun alıcısına. Bilincimiz de madde ve bedenin bir parçası olmadığına göre, o halde konuşurken, yazarken kelimelerini hangi frekanstan çekiyorsun ve yaşamında neyin yankılanmasına izin veriyorsun hiç düşündün mü?

Sen yankılanmak deyince aklıma fizik dersinde okuduğumuz ses dalgalarının bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan eko ve frekanslar konusu geldi. Bu şekilde düşününce gerçekten kelimelerimizin ne kadar etkili bir yaratım gücü olduğunu sanırım anlıyorum.” dedi.


Kızım onunla yaptığımız bu konuşmadan sonra biraz rahatladığını, aklından geçen düşüncelerini kelimeleriyle hizalamaya daha çok gayret edeceğini söyleyerek telefonu kapattı. Ondan jüri çıkışına kadar bir arama beklemiyorken sabah erkenden telefonumun sesiyle uyandım. Arayan kızımdı. Büyük bir heyecanla söze başladı: “Anneee! İnanılmaz bir şey oldu. Sana anlatmam gerek. Jüri sunumunun öncesi okulun yanındaki kafeye girdim. Kahve almak için uzun bir sırada beklerken benden önce sunuma girecek olan bir arkadaşımla karşılaştım. Ayaküstü sohbet ederken ona stresli olduğumdan bahsettim. O da aynı duygular içindeydi, birbirimize şans diledik ve o koşarak sunuma gitti. Önümde sıra bekleyen kadın bana “Pardon, müsaadeniz olursa size bir şey söyleyebilir miyim?" diye sordu. Bende şaşkınla “Tabii, buyurun lütfen.” dedim. “Arkadaşınızla olan konuşmanızdan bir sınav stresi içerisinde olduğunuza dair kulak misafiri oldum. Ve izninizle size küçük bir tavsiyede bulunmak isterim: İnanın, hayatta hiç bir şey bu kadar stres taşımaya değmez ve her şey geçer. Siz, bu yolculukta kendinizi nasıl daha iyi geliştirirsiniz ona odaklanın. Sınav mı güçlü, yoksa siz mi güçlüsünüz? Yeter ki siz, kendinizi yetersiz kılacak o olumsuz düşüncelere güç vermeyin!” dedi ve bana içtenlikle sarıldı.


“Annecim, bu sözleri duyunca gerçekten şok oldum ve sanki bir an sen sarılmışsın gibi hissettim. Dün seninle konuştuklarımızın üstüne düşünürken hayatımda daha önce hiç görmediğim bir kadının bana kahve sırasında bunları söylemesi… Gerçekten ilginç… Sanki biri seni Londra’ya ışınladı ve jüri öncesi bana dünkü konuşmamızı hatırlattı.

Ben de ona “Harika. Sen dün kelimelerinle düşüncelerini hizalamaya karar vermemişiydin. Ne güzel ki o kadın sana jüri öncesi pozitif bir katkıda bulunmuş.” dedim ve içimden “İşte Abrakadabra!” diye gülümsedim.

Şimdiki genç neslin, hatta yetişkinlerin bir çoğu insanoğlunun sözcüklerin gücünü kullanarak yaratım gücüne sahip olabildiğini farkında değil. 2000 yılında, Japon bilim adamı Masaru Emoto'nun New York Times'ın en çok satan kitabı "Sudaki Gizli Mesajlar", kelimelerin gücü ve fiziksel dünya arasında doğrudan bir etkileşim olduğunu ortaya koydu.

Emoto, düşüncelerimizin ve söylemlerimizin suyun moleküler yapısını değiştirdiğini gözlemledi. Suyun "gerçekliğimizin bir planı" olduğuna ve "duygusal enerjilerin" ve "titreşimlerin" suyun fiziksel yapısını değiştirebileceğini ispatladı. Deneyin bir başka önemli noktası ise kirli suyun, olumlu söylem ve görselleştirme yoluyla temizlenebilmesiydi.

Bu araştırma gerçekten de çok ilginç. İnsan vücudunun yaklaşık yüzde altmışının su olduğunu düşünürsek, bilincimizin yarattığı etkiyi fiziksel sağlığımız ve refahımız üzerinde gözlemleyebiliriz.

Nörobilimde yapılan araştırmalar, kelime seçimimizin duygusal tepkimiz üzerinde doğrudan ve anında bir etkisi olduğu ve beynimizi belirli şekillerde yanıt vermeye meyilli hale getirdiği bilgisini destekledi. Bu durum, bir başkası tarafından söylenen sözler veya kendi zihnimizin içinde yaptığımız içsel konuşmaları da kapsamakta.

Ebeveynler olarak, çocuklarımızın kullandığı kelime seçimlerine dikkat ediyor, onları daha iyi bir yola yönlendirmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Hatta sıklıkla onlara "Sözlerine dikkat et!”, "Ağzından çıkanı kulağın duysun!", “Yerin kulağı vardır.” gibi öğütlerde bulunuyoruz.

Peki, ama önce bu öğütleri kendimiz uyguluyor muyuz?

Her insan bir sihirbazdır ve sihirli şapkasından nasıl bir hayatı çıkarmak istediği kelime seçimlerine ve bu kelimeleri nasıl kullandığına da bağlıdır.

Şimdi hakikat zamanı. Sözlerin sihirli gücü ve büyüsüyle “Abrakadabra!


Konuyla ilgili faydalandığım kaynaklar::




 
 
 

Comments


Ekin Cengiç, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca yayın yapmaktadır. Bu web sitesindeki hiç bir öge izinsiz veya alıntı gösterilmeden kullanılamaz veya çoğaltılamaz. ekincengic.com sitesinden alınan tüm içerikler için bu telif hakları kabul edilmiş sayılır ve her türlü yasal hakkı saklıdır.

bottom of page