top of page

Armut dibine düşer.

Updated: Dec 29, 2021




Yaşamınız için neyin önemli olduğuna ve bunu nasıl, hangi değerlerle etrafınıza yansıtacağınıza dair bir düşünceniz

var mı?


Yaşam, bizim için hayatımızda en değerli bulduğumuz unsurların bir ifadesi olduğunda ve biz karşılaştığımız engelleri kendi değerlerimizden ödün vermeden aştığımızda gerçek anlamını bulur. Çünkü insan "var olan potansiyelini iyiye, güzele doğru gerçekleştirmek" prensibiyle hayatını deneyimlediğini zaman yaşamına bir anlam kazandırır.


Bu yüzden çocuklarımızın, hayatta kendi başlarına yön bulmalarına ve sağlıklı kararlar almalarına rehberlik edebilecek, onları yetişkin yaşamına taşıyabilecek güçlü bir değerler sistemine ihtiyaçları var.

Çünkü değerlerimiz bizim süper güçlerimiz. Bu süper güçler, içimizde var olan güçlü yönlerimizi anlamamıza ve geliştirmemize yardımcı olurken veya zorluklarla yüzleşirken yaşamımızda olumlu sonuçlar yaratmak için kullanabileceğimiz içsel bir pusuladır adeta.


Hepimiz bazı insanlarda bu pusulanın yanılmayan bir yön duygusuyla çalıştığına şahit olmuşuzdur. Bu insanlar ezelden beri kim olduğunu ve ne yapmak istediğini bilen, hangi yöne gittiğinin bilincinde olan ve ayakları yere basan kişilerdir. Onlar varmak istedikleri noktalara ulaşmak için her zaman doğru yönü bulurlar; ya da saptıkları yönün yanlış olduğunu süratle kavrar ve doğru yone geçiş yaparlar.


Yanlarında olmaktan hoşlandığımız ve birlikteyken kendimizi güvende hissettiğimiz bu kişiler bizim için birer rol modeldir aslında. Bazılarımız için bu kişiler annemiz veya babamız; tarih kitaplarından bir kahraman veya bir ünlü olabilir. Bizde kalıcı izler bırakan bu insanların ortak noktası zor zamanlarımızda duygularımıza sözle, müzikle, yazıyla belki de sanat yoluyla manevi olarak dokunmuş, duygu şifremizi kırmış olmalarıdır. Ve bu kişiler yaşamımızda ifade bulan, bize yol gösteren, davranışlarımızı belirleyen değerlerin oluşmasına vesile olur.


Yaşam deneyimim, koçluk ve yöneticilik kariyerim bana insanları diğerlerinden farklılaştıran şeyin bakış açıları ve değerleri olduğunu gösterdi. Elbette, hepimizin her şeyi farklı gördüğü, hissettiği, kokladığı ve duyduğu olgusu bir sır değil. Bir şeyin "hakikatte" ne olduğunun, o şeyle ilgili olan algılarımızla sınırlı olduğu öğretilir felsefe derslerinde.


Eşim de, ben de sesimizin duyulduğu, değerleri yüksek ve sevgi dolu bir ailede büyüdük. Hücrelerimize ekilen bu ortak değerleri; birlikte şekillendirdiğimiz aile yapımızı daha da ileriye taşımak, bu değişen dünyada çocuklarımıza iyi birer kılavuz olmak için hep kullandık, kullanıyoruz.


İnsan olma yolculuğu, gölge taraflarımızla yüzleşerek ve kendimizi bir enstrüman gibi kullanmayı öğrendiğimizde başlıyor aslında. İşte, o enstrümandan çıkan sesin zamanla ustalaşıp içsel yaşamımızla dışsal yaşamımızı birbirine bağlayan bir köprü olduğunu anladığımız anda kendi gerçekliğimizi istediğimiz gibi yaratıyoruz. Kısacası, “Yukarıda ne varsa aşağıda da o var; içeride ne varsa dışarıda da o var.” Bunu bilincimizde fark ettiğimiz zaman hayatımızı değiştirme ve tekrar yaratma gücünü elimize alıyoruz.


Eğitim sektöründe yöneticiliğimin ilk yıllarında veliler için düzenlediğimiz bir panele, o yıllarda bize eğitim danışmanlığı veren, sevgili Müfit Bey benim de konuşmacı olarak katılmamı istemişti. “Aman hocam, bu kadar uzman varken benim konuşmama gerek var mı?” derken “Sen de hem aldığın eğitimler hem de çocukların üzerinden yaptığın gözlemlerle konuya samimiyetle yaklaş ve kendi hayatından örnek ver.” dedi. Bunun üzerine konuşma sırası bana geldiğinde heyecanla aklıma ilk gelen ve beni derinden etkileyen bir anımı paylaşmak üzere konuşmama şöyle başladım:


Bir söz vardır “En kötü günümüz böyle olsun!” diye. Ben de bunu çocuklarımı yetiştirirken “En kötüsü bizim gibi olsun!” olarak ifade ederdim. Annem bir gün bu söylediğimi duyduğunda “Ekinciğim, en kötüsü bizim gibi olsun derken ne demek istiyorsun?” diye merakla sordu. Ona verdiğim cevap gayet basitti: “Kötü alışkanlıklarımız yok. Bize değer veren güzel bir çevremiz var, hasbelkader eş seçimlerimiz uygun, akademik olarak fışkırmasak da eğitimimizi başarıyla tamamladık. Sorumluluk almayı bildik. Öğrenmeyi seviyoruz. İşimiz gücümüz var. Doğruluktan şaşmadık. Tabii, arada endişeler, negatif olaylar bizi zorlasa da en önemlisi yaşamın bize verdiklerine şükrediyoruz, daha sayayım mı?” dedim.

Annem gülümseyerek "Hım! Ne güzel söyledin?” dedi. Şüpheli bir “hım” ve bir övgü ifadesi bir aradaydı. Arkasından ne geliyor derken bana dönerek "Merak etme canım, armut dibine düşer.” dedi ve hemen arkasından “Ama unutma! Mum dibini aydınlatmaz! " deyiverdi.


Annemin tıpkı yinyang[1] gibi tezatlıkları bir görerek konuşması beni şaşırtmıştı. “Hoppala! Bu da ne demek şimdi!” dedim. "Biraz önce armut dibine düşer dedin, şimdi mum dibini aydınlatmaz diyorsun. Kafamı karıştırdın”.


Annem, “Neden öyle diyorum biliyor musun?” diyerek devam etti. “Çünkü çocuğuna fazla yapışırsan senin ışığını göremez. Senin görevin endişelerini geride bırakıp çocuklarına şimdi yaptığın gibi değerlerinle kılavuz olmak. Bunun için de önce kendini gör ve ışığını hayat yolculuğunda parlatmaya özen göster ki armut dibine düşsün.".


Bu söz, o gün bugündür kulağımda yankılanır. İnsanoğlu hayatını edindiği değerler üstünden ve bildikleri ile yaratıyorsa, o halde öz değerlerimizi nasıl ifade ettiğimizi veya etmediğimizi fark etmek çocuklarımızın yarın oluşturacağı gelecekte büyük bir etki yaratmaz mı?


[1] YingYang: Evrende yer alan iki zıt güç. Karşıtlık: dişil ve eril.




 
 
 

Comments


Ekin Cengiç, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca yayın yapmaktadır. Bu web sitesindeki hiç bir öge izinsiz veya alıntı gösterilmeden kullanılamaz veya çoğaltılamaz. ekincengic.com sitesinden alınan tüm içerikler için bu telif hakları kabul edilmiş sayılır ve her türlü yasal hakkı saklıdır.

bottom of page