Bunu ben de yaparım!
- Ekin Cengic
- Feb 19, 2022
- 3 min read

Çok sevdiğim bir söz vardır:
“Yaratıcılık bir başkasının ne düşündüğü ile ilgili değil; sizin ne düşündüğünüzle ilgilidir.”
Baktığımız sanat olgusunun -beğensek de beğenmesek de- aldığı biçim ne olursa olsun, yaratıcılığın asıl paradoksu temelde iletişime yönelik olmasıdır. Bunu başka bir açıdan duyguların nesne üzerinden aktarılması olarak da tanımlayabiliriz de olabilir. (Bu arada itiraf etmeliyim ki gezdiğim bazı sergilerde “Bunu ben de yaparım canım!” diyerek sergilediğim yaklaşımlar olmuştur, ancak işin aslının o kadar da basit olmadığını hayat insana öğretiyor. Neden diye sorarsanız? Bir eser ne kadar sade ise onun için o kadar uğraşılmıştır.)
İster harika bir tatlı yapmayı planlıyor olalım, ister bir mekânı mimari olarak düzenlemeyi, yaratıcı süreci başlatmanın tek bir olası yolu vardır; o da soru sormaktır. Hangi malzemeleri kullanmalıyım? Bu mekân veya mekandaki kişiler neye ihtiyaç duyuyor?
Sanatçı yada tasarımcı kafasına sahip olmak, ünlü filozof Descarters’in dediği gibi, her şeyden şüphe etmeyi gerektirir. Şüphe ise sorgulamayı getirir. Aslında şüphecilik inançlarımızı, anlayışımızı ve gerçeği elde etme yönteminizi geliştirmekle ilgilidir. Ve bu anlamda sanat, erken yaştan itibaren çocukları sorgulayan ve düşünen bir anlayışla yetiştirebilmek için çok ama çok önemli bir araçtır. Hem duygusal hem analitik anlamda beynimizin her iki yarım küresini de kullanmaya vesile olur.
O yüzden sergiler gezmek - çocuğunuz sanata yatkın olsun olmasın, çünkü burada konu yatkınlık değildir- ve sanat eğitimine önem vermek eleştirisel düşünmeyi, perspektifi ve sorgulamayı getirir. Ve sorgulamayan bir insanın kendisini ve dünyayı anlamasını beklemek sanırım pek de mantıklı bir yaklaşım değil.
Sanat ve sorgulama demişken duyguların nesneler üzerinden nasıl aktarıldığını ifade eden hoş bir hikayeyi sizlerle paylaşmak isterim.
Bir gün 5 yaşındaki bir oğlan çocuğu annesiyle birlikte ilk defa bir anaokulunun oryantasyonuna katılmak üzere yola çıkar. Kapıdan içeri girdiklerinde oğlan okulun duvarlarındaki resimleri görür ve “Kim yaptı bu çirkin resimleri?” der. Annesi hemen onu düzelterek “Tatlım, böyle güzel resimlere çirkin demek güzel bir söylem değil, ayıp olmuyor mu?”. Bu konuşmaya kulak misafiri olan öğretmen küçük çocuğun ne demek istediğini anlar. Ve ona dönerek “Bu okulda güzel resimler yapmak zorunda değilsin. İstediğin gibi çirkin resim yapabilir, hissettiğin gibi çizebilirsin.” Oğlan gülümser. Öğretmen onun gerçek sorusuna cevap vermiştir:
Güzel boyayamayan çocuğa ne olur?
.
Bir sonraki adımda oğlan kırık bir oyuncak araba görür. Bu sefer “Bunu kim kırdı?” diye sorar. Anne hemen atlar. “Tatlım kimin kırdığının ne önemi var. Buradaki çocukları tanımıyorsun ki!”. Öğretmen esas soruyu gene anlamıştır ve cevap verir: “Oyuncaklar oynamak içindir. Bazen kırılırlar. Böyle şeyler olur.” der. Oğlan gülümser, sorusunun cevabını gene almıştır:
Oyuncakları kıran öğrencilere ne olur?
.
Ve günün sonunda çocuk sorduğu sorulara aldığı cevaplarla birlikte bu okulda hiç bir şekilde yargılanmayacağını bilerek içsel bir güvenle okuldan ayrılır.
.
İster çocuk ister yetişkin olalım, sorularımız bizde olan ama gözle görünmeyen bir merakı ortaya çıkarır. Bu kendimizi tanımamız açısından da çok önemlidir. Çünkü bir şeyleri sorguladığımızda aldığımız cevap ve tutumlar bilgimizi ilerletmemize ve yapacağımız seçimlere katkıda bulunur.
.
Bilirsiniz bir deyim vardır, “Merak kediyi öldürdü.” diye. Bu deyim toplumda sanki merak duyma eylemine karşı eleştirel bir algı yaratır. Oysa bu deyimin devam eden bir cümlesi daha vardır ve şöyle gelişir: “Merak kediyi öldürdü, fakat elde ettiği tatmin duygusu onu yeniden hayata döndürdü.”
.
Öğrenen topluluklar oluşturmanın temeli merak etmektir. Sanat ise bu merakı desteklemenin ilk basamaklarından biri. Bu yolla en azından mantıklı ya da mantıksız diye sorularımızı kategorize etmeden ve kendimize bir kısıtlama getirmeden cesurca soru soruveririz. Sordukça da sormayı öğrenir, bunu alışkanlık haline getiririz.
.
Unutmayalım; bir tasarım veya sanat eseri ne kadar sade ve basit olursa olsun konu bunu ben de yaparım demek değildir, esas konu iletişim döngüsünü sağlarken kendimize perspektif ve iç görü kazandırmaktır. Sorgulamak ve soru sormak, fikirler bulmak için hayal gücümüzü ateşleyen önemli unsurlardan biri olmakla birlikte bilinçli seçim yapabilmek adına çok önemlidir.
.
Bu anlamda içinden geçtiğimiz pandemi dönemi, sanat ve tasarım etkinliklerine, sergilere gitmenin, insanlarla temas etmenin bizlere kattığı zenginliğin önemini bana bir kez daha hatırlattı.
.
Yaşam koşulları ve mücadelelerimiz ne olursa olsun, sanatı bir lüks gibi algılamayarak sergiler ve etkinlikler yoluyla kendimizi özgür hissedeceğimiz ve iç görü kazanacağımız alanlara taşımak çok kıymetli. Hele önümüze sunulan bu kadar ücretsiz etkinlik varken.
.
E.C
....
Photo: @yourdiyfamily . Artist #cytwombly @tate London




Comments