Meşguliyet Sendromu.
- Ekin Cengic
- Mar 22, 2022
- 2 min read

Birbirimize hâl hatır sorduğumuzda verdiğimiz cevapların genellikle aynı kelimeler üzerinden döndüğünü fark ettiniz mi?
“Nabersin şekerim? – “Ne olsun valla, koşuşturuyoruz”.
“Senden naber? – “Ben de aynen, çok meşgulüm, ya kusura bakma seni bir türlü aramaya fırsat bulamadım.”…
Bu şekilde cevap vermekten vazgeçme vaktimiz gelmedi mi?
Nereye koşuyorsak artık, hiç bir şeye zamanımız yok. Bir aktiviteden bir sonrakine ara vermeden kendimizi, çocuklarımızı ve etrafımızı “hadi”liyoruz. Ve her “hadi” sanki içimizde mutlaka bir şeyden bir sonrakine meşguliyet yaratmak zorundaymışız gibi bir telaş yaratıyor.
Sokrates insan olmaktan bahsederken “Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez” der. Bu söz, aslında meşguliyetlerimizin peşinde koştururken insan olmanın varoluşsal anlamını sorgulamaktan ne kadar uzaklaştığımızı, ne kadar çolpalaştığımızı çok güzel ifade ediyor.
Özelikle yeni çağın hızlı teknolojik getirisi bir yandan bize hizmet ederken ve kolaylıklar sağlarken, bir diğer yandan bizi insan olmaktan alıkoyuyor. Çevirim içi yaşam durmaya, bakmaya, dinlemeye ve yavaşlamaya ne fırsat ve ne de zaman bırakıyor.
Sanırım pandemi süreci bu anlamda bir çoğumuzu otomatik pilottan çıkarmayı başararak yeni normallerle doğru mecburi bir sorgulamaya davet etti. Çünkü “durmayı bilmek” bir çoğumuzun bilinçle kullandığı bir yeti değildi. Şu bir gerçek ki tüm algılarımızı şekillendiren kapitalist düzen bizi yıllardır ihtiyacımız olmayan şeyleri ihtiyacımız gibi hissetmemiz üzerine yoğun bir eğitime tabi tutuyor. E hal böyleyken herkesten bir adım önde olmak için hırslar, arzular, hedefler büyüyor da büyüyor. Hayaller saf niyetten çıkıp, içinde rekabet duygusu barındıran çabuk tüketeceğimiz, bir vuruşta köşeyi döneceğimiz melek yatırımlara dönüşüyor. Sürekli beta frekansında yani hayatta kalma modundayken (Survival Mode) insan nasıl kendine dönüp baksın, duygularını, tepkilerini gözlemleyecek vakti bulsun?
.
Her şey acil! Ama insanlık bekleme tuşunda.
Hayatı kaçırırken, insanca yaşam sürme yeteneğimizi de kaybediyoruz.
Ve bu böyle olmak zorunda değil! Belki de bir gün yavaşlamanın gerçek anlamda ne olduğu anladığımızda kendimize sorular yöneltebileceğiz ve yaşadıklarımızın düşüncelerimizin bir yansıması olduğu, hayatın bir yapılacaklar listesinden ibaret olmadığı idrakine varacağız.
.
Lütfen anlayalım! İnsanlık bir makamdır. Çocuklarımızın İNSAN OLMASINI öğrenmesini istiyorsak önce davranışlarımızla, değerlerimiz örnek olalım. Kendi varlığımız üzerinde düşünmeye zaman ayıralım. İnsandan İnsana bağlantılarda ısrar edelim…
.
Birbirimize “Çok meşgulüm, işim var” dediğimizde, bir an duraklayalım ve nasıl insani bir şekilde kalpten bir iletişim kurabileceğimizin yollarını arayalım. Cevabımızı içeren sözcükler de gerçek halimizi, durumumuzu yansıtsın.
.
Hatırlayın! Eskiler hatır sorarken “Halin vaktin yerinde mi?” derler. Bu sade bir “Nasılsın?”dan daha derin bir anlam taşır. Çünkü "değişme, dönüşme, durum ve tavır" gibi anlamlara gelen “hâl” kalbimize gelen hissin bedenimize bir yansımasıdır.
.
Ve biz ancak kalbimiz ve ruhumuzla temas halinde olduğumuzda kalbimizin durumunu ifade edebilir ve Yaşar Kemal’in dediği gibi insan olmak vasfımızdan insanlık mertebesine doğru bilinçli bir adım atabiliriz.
.
O halde ben de hepinizin iyi olduğunuzu umarak sormak isterim: Haliniz vaktiniz nasıl?
.
E.C
Credit: Wonderful illustration by @officiallyvisbii




Comments